12 Aralık 2010 Pazar

TOPRAK ANA GÜNÜ ETKİNLİKLERİ SONLANDI -2










TOPRAK ANA GÜNÜ KUTLAMALARI SONLANDI...

Mübadele Yemekleri Açık Masa Buluşmasında mönüde 16 çeşit yemek ve tatlı vardı.

Galatasaray Urban Meyhane'de yemekler eşliğinde anılar ve Mübadele hikayelerini paylaştık.


Ekşili Lahana Sarma, Tavalokum, Çoban Helvası

Ekşili Köfte

8 Aralık 2010 Çarşamba

TOPRAK ANA GÜNÜ 2010 KUTLAMALARI


Terra Madre Day / Toprak Ana Günü 2010 kapsamında iki adet etkinlik planladık.
Mübadil Yemekleri Gecesi : 10 Aralık gecesi hep beraber birarada olacağimiz masa etrafında Mübadele Mutfağı'ndan ornekleri beraberce paylaşacağimiz bir gece. Masamız açık masa olacak.
Mekan: İstiklal Cad. Kartal Sok No.3 (Urban Cafe karşısı -Galatasaray Lisesi yan sokaği)
Saat: 19.30-22.30
Paylaşım: Mübadil çocukları/torunları yemekleri pişirecek tüm üyelerle beraber yiyeceğiz, mübadil hikayeleri eşliğinde.

Aşçı-Öğrenci Mutfak Atölyesi:

Darüşşafaka Okulları 5. sınıf öğrencileri, 3 aşçımızla birlikte 11 Aralık Cumartesi günü "Tohumdan Sofraya" projemizin paralelinde mevsiminde sebze-meyve kullanarak yemek pişirecekler. Çocuklarla beraber Yaklaşık 85-90 kişi etkinliğe katılacaktır.
Yer: Darüşşafaka Okulları - Maslak
Saat: 14.30-16.00

1 Aralık 2010 Çarşamba

ANTALYA'DA LEZZETLİ SAĞLIKLI BİR YEMEK KURSU

Sevgili arkadaşim ve yemek yazarı Tijen Inaltong Antalya'da yaşamakta. Kendi tecrübelerini bu defa bu güzelim güney ilimizden paylaşacak bizlerle. Programı hem hafta içi, hem de çalışanları düşünerek Cumartesi günü olarak düzenlemiş. Kendi adıma bilgilerini Tijen Inaltong'dan dinlemek ve beraberce mutfakta ocak başında sıcacık ortamda tarifleri paylaşmayı çok isterdim. Belki siz benden şanslısınızdır, Antalya'da oturuyorsanız bu kursu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Program ve başvuru için aşagıdaki linki tıklayın ve şahane bir eğitimin içinde bulun kendinizi.
Lezzetleri sağlıklı bilgilerle pekiştireceğimiz nice kurslara...

http://mutfaktazen.blogspot.com/2010/11/antalyada-yemek-kursu.html

24 Kasım 2010 Çarşamba

VAN'DA SEMPOZYUM


II.Uluslarası Doğu Anadolu Mutfak Kültürü ve Van Yemekleri Sempozyumu 23-28 Kasım tarihleri arasında Van'da yapılıyor. Ben de "Şekerin kanlı tarihi ve çay ile tatlı evliliği" isimli tebliğim ile katkı verdim.

15 Kasım 2010 Pazartesi

İYİ BAYRAMLAR

Sabahın kör karanlığında kaktığım eski bayramları çocukluğumu hatırlamamak mümkün mü. Kurban bayramında koyuncuk, me-cik arife gününden alınır, tüm izzet ikram ona yapılır, sanki bir günde lezzetlenecekmiş gibi suyu, otu eksik edilmezdi. Bahçede yer olmassa alt kattımızdaki sığınağa yerleştirilirdi hayvancık. Evimiz apartmanın giriş katıydı. Bütün gece o zavallıcık me-ler, ben de yatakta dön o tarafa dön bu tarafa uyuyamaz, bir sonraki günü düşündükçe gözyaşlarım pınarlarından fışkırırdı. Ne gecelerdi o geceler, hep babama yalvarsam acaba kesmese bizim koyunumuz olsa diye çoccukluk hayallerine dalar, belki gerçek olur umudu ile sabahlardım. Uykusuzluktan o kadar halsiz kalırdım ki, ben uyandığımda neredeyse babamın namazdan dönüşü yaklaşmiş olurdu. Annem tüm kesim aletlerini, koyunun göz bezini (bembeyaz sakız gibi bir bezdi, hayvanın kesilirken gözü bağlanırdı ve özel olarak bir sene yıkanır gelecek seneye saklanırdı), tepsileri mutfakta hazırlamış,çayı demlemiş güler yüzle karşilar, hergünkünden daha sıkı sarılırdı bana. O da sevmezdi bu kesim tantanasını ama ne yapsın adetler böyle, halimiz vaktimiz elveriyor, farz yerine getirilmeli derdi babam. Kapı çalar ben açardım babamın getirdiği kürt böreğini masaya taşımak için, ama iştah mı kalır insanda. Bilirlerdi ki ben kurban da canim kadar sevdiğim o böreği bile yemek istemem. En can alıcı an benim için kasabımızın gelip zili çaldığı andı. Artık dönüşü olmayan bir süreç başlayordu. Üzeri kınalı koyunumu (babam ben seviyorum diye hep kınalı seçerdi, ben de daha çok bağlanırdım hayvana) bazen camdan son defa görme cesaretini gösterir bazen de geceden o kadar halsiz olurdum ki salona kapatırdım kendimi. Kanapeye kapanır, ağlar, ağlar ağlardım. Ta ki gözlerimin suyu tükeninceye kadar. Bu mudur beni soğutan bayamlardan, bu mudur beni uzaklaştıran ananelerden bilmem. Hep özgür olma peşinde koştum, hep özgürlüğü savunanların yolunu seçtim. Bugün kırlarda sefa içinde dolaşan, misler gibi otlarını geviren koyun, dana ve her ne varsa hepsine merhaba! Gününüz gün, sefanız bol ola. Oralardan hiç ayrılmayın, şehirli olmaya tenezzül bile etmeyin. Siz siz olun küçüçük çobanların elindeki sopanın esiri olun. Onunla dost olun, arkadaş olun. Şehirde görülecek hiç bir sey yok sizin adınıza, zaten arkadaşlarınız da iki güne kalmaz terkeder bu dünyayı. Tüm yeşilliklerin kıymetli varlıkları, çocukluğumun me-cikleri sizi seviyorum.

 Iyi bayramlar...

13 Kasım 2010 Cumartesi

TERRA MADRE 2010 İZLENİMLERİ...

Yollara düşerken akıllandım artık, yanıma küçük sayılabilecek bir valiz alıyorum. Bu defa işler değişik.  İstikamet Torino’ya. Renkten renge konma, deneyimleme, tadım, binbir lezzet arasında bilgi, paylaşım yolcuğu bu. Slow Food; iyi, temiz, adili sorgulayan uluslararası bir hareket. Terra Madre ise, her iki yılda bir Italya’nın Torino kentinde yapılan binlerce değişik ülkeden insanın ve örgütün bir araya geldiği açık bir iletişim, ilişkiler ağı. 21-25 Ekim tarihlerinde dünyanın 160 ülkesinden 7 bine yakın katılımcı ile gerçekleştirilen 2010 yılı toplantısı dördüncü defa yapıldı. Amaç, gıda toplulukları, üreticiler, çiftçiler, zanaatkarlar, akademisyenler, aşçılar, üniversite öğrencileri arasında bir ağ inşa etmek. Slow Food’un başkanı Carlo Petrini binlerce insanı bir araya getirmeyi, sponsor etmeyi başarabilmiş ender liderlerden. Benim de kahramanım. Kahramanımı geç buldum ama kolay kaybetmek istemiyorum. Yok mudur çocukluk çağından itibaren örnek aldığınız bir çizgi karakter, ödüllü bir sporcu, her hafta sonu gönüllü olduğu kurumda gençleri eğiten komşunun büyük evladı? Duyarlılıklar arttıkça kahramanlarınız da çeşitleniyor, yerelden genele zenginleşiyor. 4 bin 500 delege tek kuruş harcamadan misafir ediliyor İtalya Merkez tarafından. Bu oluşuma Piomonte Bölgesi, Torino Belediyesi ve Tarım bakanlığı da destek veriyor. Türkiye’den yaklaşik 30 delege, 30 gözlemci kadrosu, 10 basın mensubu ile bu seneye kadar  Terra Madre’ye katılan en kalabalık grup olduk. Iğdır'dan Nazire Abla, Gemlik'ten Arca, İzmir'den Ahmet Uhri, Ankara'dan Aylin Tan, Ayvacık'tan Vural, Tekirdağ'dan İhsan Bey, Karaburun'dan Zuhal hoca, Urla'dan Handan hanim, Gaziantep'ten Filiz, Hemşin'den Abdurrahman, İstanbul'dan sütçü Aysun ve diğer arkadaşlar.... Yağmur Böreği ekibinden gözlemci olarak ben, Olcay, Tangör, Pelin Dumanlı ve Pelin Tan Terra Madredeydik. Delege olarak Fatih Usta ve Arca Atay bizi temsil etti 2010 yılında. Her yıl yeni bir tema üzerinden açılıyor toplantılar. Bu senenin teması: Kaybolan diller ve kültürlerdi. Yaklaşik 200 çocuktan oluşan müzisyenler ve koro hangi ülke konuşma yapacaksa onun dilinde bestelenmiş eserlerle kulakları şenlendirdi. İsveç’den gelen bir Sami, Avustralya yerlisi bir Aborjin, Ethiopya’dan bir Gamo, Rusya'dan bir Kamçatkalı, ve Brezilyadan bir Guarani, kaybolmakta olan anadilleriyle seslendi bizlere. Petrini ise,  bilim ve geleneksel bilgi arasında bir diyalog kurulmasından, kültürel mirasa sahip çıkılmasının en önemli hedefimiz olmasından, dünyanın gıda tarafından nasıl değiştirildiğinin de üzerine vurgu yaptı konuşmasında. Yedi-sekiz dilde simultane tercüme yapılarak davetlilere iletildi konuşmalar.
Torino’daki fuar alanı eski Fiat fabrikasının hemen yanında, merkeze 15-20 dakika mesafedeki  Lingotto Fiere ve Oval Lingotto fuar ve salonunda yapıldı. “Terra Madre” ve “Salone Del Gusto” etkinliği bir arada gerçekleşti. Terra Madre alanında Torino kenti emekli ve öğrencilerden oluşan toplam 650 gönüllü çalışan vardı. Su, kahve, kulaklık, emanet servisi, danışma, yol gösterme işleri gönüllülerce yapıldı.  Bunun yanısıra 300 kadar aile, dünyanın dört bir yanından gelen çiftçi ve üreticileri evlerinde ağırladılar. Kimi arkadaşımız 18. Yüzyıldan kalma bir şatoda kimisi bir çiftçinin mütevazi evinde konakladı. Dil bilmeyen yüzlerce insan ortak duyarlılık, ortak akıl etrafında konuşmadan konuşabildi, projelerini paylaşarak anlaşabildi. Bina girişinde Slow Food, GDO ya hayır, Okul kantinleri,tad-duyu eğitim atölyeleri sıralanmıştı. Proje standlarının ilerisinde 10 adet workshop salonu vardı. Buradaki toplantı konuları biyoçeşitliliğin korunması, kültürel miras,yenilenebilir enerji, eğitim,  hem de tüm dünya ülkelerinin bölgesel projelerini paylaştıkları  her birine 150-250 kişinin katıldığı ortamlardı. Oturumlar saat 10:00 17:00 arası yapıldı, her salonda günde üç-dört farklı konu izlenebildi. Ben“Tohumdan Sofraya” mevsiminde sebze-meyve tüketimi eğitimi projesine paralel Terra Madre alanındaki “lezzet-tat eğitimi” ve çocukların tat alma duyularını geliştirmeye yönelik beslenme eğitimi konularında ki atölyelere katıldım. Salonun orta bölümündeki renklilik bambaşkaydı. Tam bir Pazar yeri, kimi yerel giysileriyle kimi ülkesini temsil eden bir şapka ile. Şimdiye kadar da bu kadar insan çeşitliliğini birarada göremediğim bir şenlik alanıydı. Etiyopyali, Türkmenistanlı, Çinli, Japon, Ugandalı, Perulu, Gabonlu, Orta Afrika Cumhuriyeti’nden bir delege hepsi getirdikleri tohum, ürün, el işlerini minicik örtüler üzerinde sergiliyor, tanıtıyor, satıyorlardı. Tamamen Afrika yerel bitkilerinden yapılmış Terra Madre 2010 şerefine bir kadın bir erkeğin resmedildiği bir tablo satın aldım.Tablo evimin en yeni misafiri, yerel üretimin alın teri, anısı olarak.
Salone Del Gusto, geçen sefer tamamen ticari fuar alanıyken, bu sene çeşitliliği, üretimi azalmış ürünlerin yani Presidiaların beraber sergilendiği bir alan olarak karşımıza çıktı. Bu seneki karışıklığın gelecekte düzeltilmesini talep edeceğiz. Italya'dan 193, diğer ülkelerden 80 civarı  presidia urunu mevcuttu standlarda, bu beni gerçekten duygulandırdı, Türkiye değerleri ve bunları sergileyememek... Gelecek yıllarda bu konu ana gündem maddemiz olacak! Hem sayıca yüksek üretimlerin (endüstriyele yakın) hem de korunması gereken değerler listesindeki ürünlerin bir arada yer aldığı alanı şimdi hayal etmenizi istiyorum. Girişler ücretli olup, bu bölüm halka açıktı. Beş günde % 30’u İtalya dışından gelen 200 bin ziyaretçi ağırladı Fuar alanı. Uluslararası, Italya Bölgeleri presidialarının çeşitliliği sizi kendinizden alıp götürüyor. Kimi Calabria’nın kırmızı biber soslarına, kimi Norveç’in baccalaolu (balık) iştah açıcı kavanozlara, kimi Fransız safranlı sirkelere, Meksika’dan patlamış minik mısır tanesini andıran amarantha, Şili yerel tavukların mavi yumurtalarına, Sicilya limonlu zeytinyağına, İsveç’in pişmiş peynirine, Toskana’nın kurutulmuş bol karabiberli domuz etine, Hollanda Limburg Bölgesi meyve surubuna, Bask Bölgesi Carranzana Cara Negra  isimli yerel kara başlı koyunlarından üretilen peynirlere, Madagaskar Ada’sının vanilyalarına, Amerika Minnesota eyaletinden yerlilerin yetiştirdiği antik vahşi pirince, Polonya’nın Tetra Dağları’nda beslenen koyunlardan üretilen tütsülü peynire kadar satırlara sığdıramayacağim yüzlerce ürün, mamul, gıda ve kokular arasında kendinizden geçebilirsiniz. Standlarda açık büfe misali tadım yapmak, eldeki deftere not almak, diğer taraftan da topladığınız onlarca broşüre mukayet olmak pek de kolay olmuyor, sırtınızdaki çantanın ağırlığı giderek artıyor. Tat atölyeleri ücretli ve rezervasyonluydu. Peynirden, ete , biradan, şaraba uzmanlar tarafından bilgilendirildi katılımcılar. Genel üreticiler arasında akıl almaz peynirler, salamlar, kurutulmuş etler, zeytinyağı, sirkeler, çaylar, bira markaları, bal, reçel, ekmek, makarna, çikolata çeşitlerini sayabilirim.
Terra Madre büyük bir seyahat, sizi donatan kucaklayan. Gıdamıza, kültürel mirasımıza, bilgi dağarcığımıza,biyoçeşitliliğe sahip çıkarak, gelecek nesillere el vermek bizim işimiz. 20.yüzyılın hatalarını omuzlarımızda taşıyarak daha ne kadar gezegenin bizi koruyacağına emin olabiliriz ki? Kimyasal bombardımanı ile toprakları kısırlaştıran, yer altı sularını, denizleri kirleten, genetiğinle oynayarak gıdayı tekelleştiren ve tektipleştiren, tohum hakkımızı elimizden alan yine biz yani insanoğlunun kendisi değil mi? Kaybolmaya başlayan diller ona bağlı kültürü de ortadan kaldırır. Doğayı koruyamayan, insanlığa hizmet etmeyen bir sistem hep tüketmekten hep kaybetmekten öteye götüremez bizleri. Yerel üretimi, üreteni koruyan, ekonomisini destekleyerek çözüm yaratan, genele hizmete açık sistemleri desteklemekten başka çıkar yol yok. Terra Madre toplantıları da bu başlıkları sorgulayarak, dünyanın yaşanası bir yer olması adına çalışıyor, kaybedilenlerin telafisinin kolay olmadığını biliyor. Bunun içinde insandan yola çıkarak tüm birbiri ile ilgili bireyleri veya grupları geniş bir ağ kurarak ortak dil konuşmaya, paylaşmaya çağırıyor. Kültürel mirasımız tümüyle elden gitmeden yapacak çok işimiz var, zamanı yakalayalım, projelere destek olarak elimizi az da olsa bir yerinden taşın altına sokarak gelenekseli korumaya, yeni nesille  bütünleşmesine yardımcı olalım. Afrika 1000 adet Terra Madre bahçesi yapabiliyorsa, Türkiye elindeki değerli ama yok olmaya az kalmış ürünleri ile yer almalı 2012 Terra Madre’sinde, taahhüt etmeliyiz koruyacağımıza, kollayacağımıza Anadolu gıda çeşitliliğini. Benim valizim yetmedi dönüşte broşür ve kitapları taşımaya. Olcay büyük bavul getirmese mahvolmuştum. Bilgi, deneyim, paylaşılmayınca ne değeri var? Üretime katkı veren her birey geleceğe tohum atar. Ben, Elimdeki tohumların hiç bitmemesini diliyorum.












Yazımın bir bölümü LEZZET Dergisi YAĞMUR BÖREĞİ köşesinde Aralık ayında da yayınlanacaktır.

BAŞKA BİR ROMA İÇİN

Arkadaşlar Terra Madre 2010 hepimiz için ayrı ayrı deneyimler, ilişkiler sağladı bu bir gerçek.
Pelin Tan, Torino öncesi katıldığı Roma'daki etkinliği, Carlo Petrini konuşmasına gönderme yaparak kaleme almış.
Okumanızı tavsiye ederim.
Teşekkurler Pelinciğim:))

http://birdirbir.org/x/vagon/sehir-hatlari/

1 Kasım 2010 Pazartesi

TERRA MADRE DAY 2010 YAKLAŞIYOR...

Terra Madre Day 2009'u böyle kutlamıştık. Çekül'ün Emirgan'daki Şerifler Yalısında. Çocuklarla ve Yağmur Böreği ekibi olarak beraberce yemek yaptık, gıda üzerinden oyunlar oynadık.
Terra Madre Day'i 2010, 10 Aralık Cuma günü kutlayacağiz. Aklımızda güzel fikirler var, program netleşince paylaşarak yardım isteyeceğim siz sevgili üyelerimizden.

Ayfer Yavi

TOHUMDAN SOFRAYA EĞİTİMİ ÇEKÜL ŞERİFLER YALISI'NDA....

31 Ekim 2010 Pazar

SLOW FOOD TAT ve DUYU EĞİTİMİ

Slow Food, tat eğitimine farklı ve yenilikçi bir yaklaşım getiriyor: Duyuları yeniden uyandırmak, duyuları eğitmek ve gıdayı tüm yönleriyle anlamak.

Sürekli tekrar eden ve her zaman aynı tada sahip olan endüstriyel ürünler, yüksek oranda şekerin, tuzun ve yapay tatlandırıcıların da kullanımıyla tat duyularında hassasiyetin azalmasına sebep oluyor. Bu ürünlerin kullanımındaki sıklık, sebze ve meyve gibi doğal yiyeceklerin tatlarındaki çeşitliliği ve inceliği farketmemizi engelliyor ve hatta takdir edemez hale geliyoruz.

Tat ve duyu eğitimi, insanların günlük yiyecek seçimlerinin ve bu konudaki sorumluluklarının farkında olmalarını sağlıyor. Bunlar sayesinde insanlar, iyi, temiz ve adil gıdayı seçerek gerçek değişimin bir parçası olabiliyorlar.
Bu tür eğitimlerde Slow Food bir ilk değil. Dünyanın bir çok yerinde birbirine çok benzeyen tat eğitimleri verilmekte. Slow Food'un eğitimlerinin diğerlerinden farklı olmasının sebebi tat almanın sadece fiziksel duyu organlarımızla olamayacağını iddia etmesi. Yiyeceğin; keyfin, kültürün ve birlikteliğin bir parçası olduğunu söyleyerek yemek yeme halinin değerleri, tutumları ve duyguları etkilediğini ortaya koyması onu diğerlerinden ayırıyor.
Slow Food öğrenmeyi, karşılıklılık içeren bir süreç olarak görür. Bir grup insan gıda ile ilgili bir eğitimsel etkinlik veya program çevresinde biraraya gelirse, bu müşterek topluluğun, kendiliğinden bir cemiyet oluşturacağına inanır. Slow Food'un öğrenme konusunda bir araya gelmiş bu cemiyetler, sıradan tüketicilerin zihniyetinin ve gıdayla ilişkilerinin değiştirilmesi yoluyla, gerçek ve gereksinim duyulan bir “kültürel devrim”i gıda yoluyla gerçekleştirmeye çalışırlar.
Slow Food Ne Yapar?

Slow Food, çocuklardan, öğretmenlere, üyelerinden, etkinliklere katılan bireylere kadar herkes için ve her düzeyde eğitim programları düzenler. Bu etkinlikler yerel düzeydeki Slow Food Birlikleri tarafından düzenlenir.
Slow Food Türkiye Yağmur Böreği Birliği, İstanbul'da 2010 yılı içinde iki devlet okulunda “Tohumdan Sofraya” Mevsiminde Meyve Sebze Tüketimi Eğitimi adı altında tamamen gönüllülük prensibiyle sınıf içi teorik eğitimler, sınıf dışı duyu ve tat atölyesi ile yemek atölyeleri gerçekleştirerek 6-11 yaş grubundaki 600 öğrenciye ulaştı.
Bu eğitimler sadece çocuklarla sınırlı kalmadı. Eğitimlerin verildiği okullarda öğretmenlerle yapılan toplantılar yoluyla öğretmenlerin farklı derslerde mevsiminde yetişen gıda ürünlerini kullanarak gerçekleştirebilecekleri etkinlikler örneklendi ve müfredat içinde kullanımı ile ilgili bilgilendirme yapıldı.
Çalışma sürdürülen okullarda aileler için hazırlanan bir kılavuz kitapçık eşliğinde toplantılar düzenlenerek, çocukların beslenme alışkanlıklarını gözden geçirme, etiket okuma, sağlıklı beslenme için ipuçları konularında ebeveynlerle bir araya gelindi.
2010-2011 ders yılı sonbahar-kış döneminde de çalışmalar farklı okullarda sürdürülecek. Bu dönemde yapılmış çalışmalara bir de okul bahçesi eklenecek. Çocukların, elleri toprakta, ekerek ve bitkilerin büyümesini gözlemleyerek yapacakları çalışmalar eğitimin daha da bir bütünlük kazanmasını sağlayacak. Umud ediyoruz ki çalışma yapılan tüm okullarda bahçeler kuralım, bahçeleri olmayan okullarımızda yaratıcı çözümlerle çocuklarımızı doğanın döngüsünü izlemekten mahrum bırakmayacak çalışmalar yürütelim.
Hep birlikte, elele!


Olcay Bingöl

Eğitimci

Tohumdan Sofraya