11 Kasım 2009 Çarşamba

Üç dini buluşturan dar sokaklarda yürüyün sini kebabının alasını kasaplarda yiyin

Yurt içi seyahat planlarında hep merak edilen, ancak akla son gelen illerimizdendir Hatay. Geçmişte ulaşım ciddi bir sorundu. Artık THY seferleriyle İstanbul'dan Antakya'ya 80 dakikada ulaşabilirsiniz. Farklı inançların, kültürlerin yaşadığı kent, tarihi dokusu, korunmuş yemek kültürü, yemyeşil doğası ile iki günlük hafta sonu gezisi için cazip seçenekler sunuyor.

Antakya, Asi Nehri'nin iki yakasına, Amonos dağları ile Habib-i Neccar Dağı arasında verimli Amik Ovası'nda kurulmuş. Tarih boyunca kervanların konaklama yeri, kültür ve alışveriş merkezi olmuş. Müslüman, Hıristiyan ve Museviler yüzyıllardır iç içe yaşıyor; cami, kilise, havra yan yana varlıklarını sürdürüyor. Birbirlerinin bayramlarına, inançlarına saygılı bireylerin kentinde kültürel yapının zenginliği gözalıcı.

KALEDEN ANTAKYA'YI SEYREDİN

Kentteki turunuza Asi Nehri'nin yanı başında, Cumhuriyet Alanı'ndaki Arkeoloji Müzesi ile başlayın. Mozaik koleksiyonu açısından dünyanın ikinci büyük müzesi. M.Ö. 300 yıllarında Antakya'nın başlangıcı olarak kurulan Antik Antioch, Seleucoslar zamanında daha güzel hale gelmiş. M.Ö. 42'de Roma ve İskenderiye'den sonra dünyanın üçüncü büyük şehri olmuş. Zenginleşen şehrin ileri gelenleri Dafne (Harbiye) denilen bölgede yaşamayı tercih etmiş. Şelalelerle kaplı ve müthiş güzellikte doğasıyla ünlü olan bölgede büyük saraylar inşa ettirmişler. Dünyanın en iyi ustalarınca bu sarayların tabanlarına yapılan mozikler bugün müzenin dört büyük salonda teşhirde. Roma ve Bizans dönemini kapsayan mozaikler mitolojik olayları ve kişileri anlatıyor.

Müze çıkışı bir araçla Antakya'nın iki kilometre doğusundaki bir mağarada kurulan dünyanın ilk Katolik kilisesi Saint Pierre'e gidebilirsiniz. Hıristiyanlık, Kudüs dışına ilk defa Antakya'daki bu kiliseyle yayılmış, Hz.İsa'ya inananlara ilk defa Antakya'da "Hıristiyan" adı verilmiş. 1963'te Papa tarafından Hıristiyanlar için haç yeri ilan edilen kilisede her yıl 29 Haziran'da özel bir ayin düzenleniyor. Şu anda heyelan tehlikesine karşı yürütülen çalışmalar nedeniyle kapalı olan kilise, umarım ayin gününde açılır. Buradan araçla yola devam ederek antik kenti çevreleyen Antakya Kalesi'ne çıkıp şehri kuşbakışı seyredin. Surlarının uzunluğu 30 bin metre. İstanbul'dan sonra yurdumuzun en uzun surları olduğu söyleniyor. Sur duvarlarının taşları şehirdeki yapılarda kullanıldığı için büyük bölümü kaybolmuş.

Artık öğle yemeği zamanı. Kurtuluş Caddesi üzerinde Sveyka Restoran'da (Tel: 0326- 2133947) yöresel yemek şölenine başlayabilirsiniz. Aynı cadde üzerindeki Habib-i Neccar Camii, Hz.İsa'nın havarileri Yunus (Yuanna) ve Yahya'ya ( Pavlus) ilk inanan ve bu nedenle taşlanarak öldürülen Antakyalının adını taşır. Osmanlılar tarafından tekrar inşa edilen caminin dört metre altına daracık merdivenlerden inerek Habib Neccar türbesini gezin.

İKİ İBADETHANE AYNI FOTOĞRAFTA

Sveyka Restoran çıkışı sola döndüğünüzde havra, karşıya geçtiğinizde Katolik kilisesi ve Sarımiye Camii üçgeniyle oluşan kültür koridoru sizi şaşırtacak. Katolik Kilisesi, 150 yıllık iki Antakya evinin birleştirilmesiyle küçük bir manastıra dönüştürülmüş. 70 kişilik cemaati var. Günümüzde Antakya'da üç Katolik patrik bulunuyor: Süryani, Maronit ve Rum-Katolik. "İnanç Turizmi Projesi"nde kullanılan poster fotoğraflarının benzerini kilisenin üst katında terasta çekebilirsiniz. Çan ve arkadaki Sarımiye Camii minaresi aynı kareye sığıyor. Kilise çıkışı ara sokaklardan hangisine girerseniz girin sizi en az 100 yıllık bir geçmiş bekler. Evlerin kapıları genelde iç bahçeye açılır. Avluda mutlaka nar, portakal, mandalina gibi ağaçlar vardır. Ev ekonomisine katkı sağlamak için kadınlar kavanozu 10 YTL'ye ceviz, turunç reçeli, nar pekmezi pazarlayıp, tepsiyle içli köfte, dolma gibi yemekler pişirip avlularında satışa sunuyor. Dar sokaklar sizi "Aziz Piyer ve Aziz Paul" Ortodoks Kilisesi'ne çıkartacak. Paskalya ayini sonrası bayramlaşmaya uğradığımız Peder Dimitri, Arap Ortodoksu olduklarını artık evlerde Türkçe konuşulduğundan, ayinin yarısını Türkçe yaptıklarını anlattı. Mum yakıp dilek dilemeyi unutmayın, benim gibi bir ayağı yollarda olanlardansanız gezmekten başka ne dileyebilirsiniz?

Karnınız acıkmaya başlayınca Uzun Çarşı'nın yolunu tutun. Geleneksel Antakya el işçiliğinden, yemeklerine, giyimden, altıncılara, baharatçılara, teneke işçiliğine kadar her türlü dükkanı görebilirsiniz. Sini kebabını kasaplarda (Pöç Kasabı 0326-2139503) yiyin. Kıyma şeklinde kıyılmış kuzu eti, soğan, Antakya acı biberi, domates, maydanoz, tuzla karıştırılıp tekrar doğranıyor, karışım tepsiye yayılıyor. 10 dakika sonra fırından çıkan kebap yanında pide ile masanızda. Fiyatı inanılmaz, 5 YTL! Uzun Çarşı girişinde ve içinde sadece künefe yapan dükkanlar var. Benim tavsiyem, Çınaraltı'nda künefeyi közde pişiren Yusuf Usta'nınki. Biber salçası, nar ekşisi, sızma zeytinyağı, baharat, küflü çökelek (sürk) ve bol miktarda kaliteli defne sabunu alabilirsiniz. Kadayıfın üretimini izleyebilir, sokak satıcısından muhallebi, dondurma üzerine gül şurubu dökülmüş Bici Bici (Haytalı) tatlısını tadabilirsiniz. Sultan Sofrası (0326-2138759) Uzun Çarşı çıkışında. Antakya'ya özgü zengin mahalli yemek çeşitliliği ile akşam yemeği yiyebileceğiniz bir restoran.

ST. SİMON BU SÜTUNUN ÜSTÜNDE 45 GÜN GEÇİRDİ

İkinci gün için günlük turlara katılabilir (Abba Tour: 0326-2162828) veya otomobil kiralayabilirsiniz (Gül Oto: 0326-213 41 50). Şehre 7 kilometre uzaklıkta antik dönemin dinlence merkezi Harbiye şelalerini gezin. Suyun, yeşilin serinliğine karıştığı Harbiye'de piknik alanları yoğun. Sıra sıra dizilmiş mağazalarda defne yağından sabunlar, el işi ipek dokumalar, heykelcikler satılıyor. Harbiye'den Samandağı'na 1 saatlik yolculukla varabilirsiniz. Yol narenciye, zeytin bahçelerinin arasından geçiyor. Kötü yapılaşmanın yüreğinizi acıtacağı ilçe merkezini hızla geride bırakıp, denize vardığınızda önünüzde kilometrelerce sahil şeridi uzanacak. İşte Akdeniz ve ulu rüzgarları... Seleucia antik kenti Musa Dağı yamacına yayılmış, antik limanın kalıntıları bugün bile görülüyor. Antik çağın mühendislik harikası Titus Tüneli de burada. İmparator Vespasianus, Musa Dağı'ndan gelen, kenti tehdit eden sele karşı kayaların içine tarihin ilk kaya tünelini açtırmış. Bin esirin 10 yılda açtığı 1380 metrelik tünelin 300 metresi tamamen dağın altında. Yedi metre yüksekliğindeki tünele fenerle girmenizde, kaygan zemine dikkat etmenizde yarar var. Tünel yakınındaki Beşikli Mağara, Roma dönemi mezar alanı. Mağara girişi tahta platformla düzenlenmiş. Öğle yemeğinde Akdeniz'i seyredeceğiniz Clup Almina'da (0326-5949171) mezeler, karides, dil balığını tadabilirsiniz. Şansınız varsa leylek, pelikan gibi göçmen kuşlarının geçişini izlersiniz. Yolumuza Türkiye'nin son Ermeni köyü Vakıflı üzerinden devam edelim. Köylüler, ürettikleri organik şarap, likör, reçel, zeytinyağı, iğne oyasını Meryam Ana Kilisesi'nin avlusunda satıyor. Portakal bahçesindeki restore edilmiş taş evde geceliği 50 YTL'ye konaklanabiliyor.

Dönüşte 550 metre yükseklikte St. Simon Manastırı'na çıkın. St. Simon'un üzerinde 45 gün, günde üç zeytin yiyerek geçirdiği sütunu görün. Manastırın panaromik manzarası müthiş. Ana kilisenin sütun başlıkları hálá yerinde. 5 Nisan'da açılan Saraçoğlu Santralı hemen karşı tepede, Akdenizin deli rüzgarını enerjiye çeviriyor. Rüzgarla baş edebilirseniz güneşi burada batırın. Son akşam yemeği mutlaka yer karoları Marsilya'dan gelmiş 110 yıllık binası ve yöresel yemekleriyle ünlü Antakya Evi Restoran'da (0326- 2141350) sahibi M.Ali Solak'la sohbet ederek yenmeli. Tavsiyem, kentle, yemekle ilgili bulamayacağınız ne varsa sorun ve tüm bilgileri onun ağzından dinleyin.



Bu yazı 21.05.2008 tarihinde hurriyet.com.tr de yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder